MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Baksı -  Anadolu Ödülleri
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
13 Aralık 2020 Pazar

Baksı -  Anadolu Ödülleri

Türkiye’nin önemli problemlerinden biri de ekonomi-finans başta olmak üzere ülkenin tek merkezinin İstanbul olmasıdır. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi finansal merkeze bağlı olarak kültür-sanat alanında da ana merkezin İstanbul olması da kaçınılmazdır. Üç imparatorluğa merkez olan bir kentin bu halde olması normaldir. Cumhuriyetin Başkenti Ankara da yaklaşık 100 yıllık süreçte önemli mesafeler alınmıştır ama Ankara, İstanbul’un hâlâ çok gerisindedir.

Levanten dünyasının, çok dilliğin katkısı ile 1910’larda İstanbul ile yarışacak hale gelen İzmir’de Cumhuriyet ile birlikte yeni ve değerli kültür adımları atıldıysa da DP iktidarı ile başlayan süreçte güzel kentimiz yeniden kasabalaştırılmıştır. Hatta kültürel ve sanat alanında köyleştirilmiştir. Yerel yönetimlerin son 20 yıldaki çabası ile kentin kültür iklimi biraz olsun derinleşmiştir ama İstanbul’u yakalamak artık olanaksızdır.

Sorulabilir: 16 milyonluk İstanbul’un kültür ikliminden kaç kişi yararlanabiliyor ki? Elbette nüfusun küçücük bir kesimi…

İşte bu nedenlerle Yavuz’dan beri ısrarla cahil ve kültürsüz bırakılmasına özen gösterilmiş Anadolu’daki kültür hareketleri üzerinden aldığım haberlerle mutlu oluyorum.  Cumhuriyet’in Köy Enstitüsü gibi projeleri engellenmese bu türden haberleri daha kolay alabileceğimizi de düşünüyorum.

Bu anlamda Baksı Kültür Sanat Vakfı’nın Anadolu’nun ortak kimliğine katkıda bulunan üretimlere dikkat çekmek amacıyla bu yıl ilk kez düzenlenen Anadolu Ödülleri’nin sonuçlarını sevinerek okudum.

Doğan Holding ana sponsorluğunda gerçekleşen ödül programına, Müzecilik, Süreli Etkinlikler, Gösteri Sanatları, Arkeoloji ve Restorasyon kategorilerinde toplam 133 proje başvurdu. Türkiye’nin 35 ilinden adayların başvurduğu yarışmada, finale kalan 25 projeden altısı “Anadolu Ödülü” ne değer bulundu. Seçici Kurul, iki projeye de “Alana Katkı Ödülü” verilmesini kararlaştırdı.
 
İlk Anadolu Ödülleri’nin kazananları, Sivas, Eskişehir, Hatay, Çanakkale ve Van oldu. Arkeoloji kategorisinde Kayalıpınar Kazısı (Sivas İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü); Müzecilik kategorisinde OMM-Odunpazarı Modern Müze (Odunpazarı Modern Sanat Vakfı); Restorasyon kategorisinde The Museum Hotel Antakya, (DS Mimarlık); Süreli Etkinlikler kategorisinde Çanakkale Bienali (CABININ), Gösteri Sanatları kategorisinde ise EBB Senfoni Orkestrası (Eskişehir Büyükşehir Belediyesi) ve Van Akdamar Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Şenliği (Van Devlet Tiyatrosu) Anadolu Ödülleri’nin sahibi oldu.
 
Seçici Kurul ayrıca, başarılı bulduğu iki projeyi de teşvik ödülü niteliğindeki “Alana Katkı Ödülleri” ile onurlandırdı. Arkeoloji kategorisinde Siirt - Başur Höyük Kazısı (Ege Üniversitesi ve Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümleri); Restorasyon kategorisinde ise Kültür Yolu Projesi (Erzurum Büyükşehir Belediyesi) Alana Katkı Ödülü’nün sahibi oldu.

Baksı Müzesi Kurucusu Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, Anadolu Ödülleri’nin gelecekten beklentileri olan çoğulcu bir proje olduğuna dikkat çekerek, yarışmanın ilk yılına ilişkin şu açıklamalarda bulundu: “Kollektif katkıların ürünü olan bu proje gerek bizler gerekse katılımcılar için son derece ufuk açıcı bir deneyim oldu. İlk yıl için beklentimizin üzerinde bir katılımla karşılaştık. Projelerin çeşitliliğinin yanı sıra STK’lar, bireysel katılımcılar, yerel yönetimler ve resmi kuruluşlar gibi çok farklı kesimlerden başvurular aldık. Türkiye’nin hemen her tarafında bu kültürel çeşitliliği sahiplenmiş ciddi çalışmalar olduğunu gördük. Bu bizi son derece sevindirdi ve gelecek konusunda daha umutlu olmamızı sağladı. Böylece Anadolu’yu eski kültürel bereketine, enerjisine ve çeşitliliğine kavuşturacak bir yolun açıldığını düşünüyorum. Tüm katılımcılarımıza çok teşekkür ediyorum.”

Deprem-pandemi derken aslında ben bu haberi atlamışım. Neyse ki; Ege Ajans’tan geçen hafta bir haber düştü önüme…  Haberde son on yılın en önemli arkeolojik keşifleri arasında gösterilen Siirt Başur Höyük’te yaklaşık 5 bin yıl önce, erken Tunç Çağında kurban edilmiş çocukların kalıntılarının bulunduğu kazının başkanlığını yapan Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur’a, Baksı Kültür Sanat Vakfı Anadolu Ödülleri kapsamında verilen “Alana Katkı Ödülü- Arkeoloji” kategorisinde ödülün verildiği bildiriliyordu. Üniversitenin rektörü Prof. Necdet Budak da kendisini kutlamış.

Haluk Hocamız, şu bilgileri vermiş kazı ile ilgili olarak;

“2011-2019 arasında höyüğün güneydoğu yamacında toplam 18 adet mezar açığa çıkartıldı.  Mezarlar Karbon 14 sonuçlarına göre, Erken Tunç Çağı I Dönemi M.Ö. 3100-2900 yılları arasına tarihlenmektedir. Mezarların hemen hemen hepsinde çoklu gömüler söz konusuydu. Bu çoklu insan gömülerinin yanına yüzlerce pişmiş toprak kap, metal silahlar, törensel objeler, aletler ve süs objeleri bırakılmıştı. İngiltere Doğa Tarih Müzesi (Natural History Museum) antropologları 90 insan iskeleti üzerinde detaylı çalışmalar yaptılar. Boyut olarak diğerlerinden daha büyük olan ve M 15-17 olarak adlandırılan mezarın içinde bir erişkin, iki de çocuk iskeleti ortaya çıkartıldı. Mezarın hemen dışında ise 8 bireye ait iskelet bulundu. Bu mezarların dışında yatan 8 bireyden iki küçük çocuğun kafasında ve femur kemiğinde (uyluk kemiği) darbe izine rastlandı. Çocuklardan biri, özellikle kafatası şiddete maruz kalmıştı. Diğer bir çocuk iskeletine ait femur kemiğinde ise büyük olasılıkla sert bir nesne ile yapıldığını düşündüğümüz bir iz vardır. Şiddete maruz kalmış çocukların yer aldığı bu mezarların neden yapıldığı düşünüldüğünde, bu çocukların mezarın içinde gömülü olan kişiye öteki dünyada da hizmet etmesi için kurban ritüelinin uygulanmış olması akla gelmektedir”

***

“1922 ile 1934 yılları arasında kazı çalışmaları yapılmış olan Mezopotamya’daki Sümer kenti Ur’da, 2000’den fazla mezar açılmış ve 17’sinin kral mezarı olduğu anlaşılmıştı. Bu mezarlarda da insan kurban edildiğine dair izler vardı. Açılan kral mezarları ile bağlantısı olduğu bilinen ve ölüm çukuru olarak adlandırılan bir mezarda ise, kral ve yöneticileri ile birlikte bir çukura toplu halde gömülen 74 iskelet tespit edilmişti. Edinilen bulgulara göre bu insanlar mezara gömülmeden önce uyuşturulmuş ya da canlı canlı gömülmüş oldukları düşünülmektedir. Bu anlamda bakıldığında insan kurban etme, Mezopotamya’da neredeyse bir asırdır tek başına duran bir olguydu. Başur Höyük’te ortaya çıkan mezarların önemi buradan ileri geliyor. Ur kral mezarlarının keşfinden 90 yıl sonra yaklaşık 800 km. kuzeyde bu bilginin ikinci defa teyid edilmesi arkeolojik açıdan önemli bir bilgidir. Ur Kral mezarlarından yaklaşık 700 yıl öncesine tarihlendirilen Başur Höyük mezarları, Kuzey Mezopotamya’da karmaşık toplumların sosyo-ekonomik dinamiklerini, ölü gömme pratiklerini ve bu pratikler aracılığıyla örgütsel ve yönetimsel becerilerini ve toplumdaki hegemonik ilişkilerinin karakterini anlamamıza katkı sağlayacak potansiyeli taşımaktadır. Böylelikle İnsan kurban etme geleneğinin izlerini, Ur kral mezarlarından daha erken bir tarihte, Anadolu'da karşımıza çıktığını görmekteyiz” dedi.

***

Tüm ödül alanları ve Haluk Sağlamtimur Hoca’yı kutluyorum.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz